Kaygı: “Sanki kötü bir şey olacak”

Bazen kalbin hızlı hızlı çarpması, bazen terleme, kulaklarda bir uğultu ya da baş dönmesi, bazen aldığınız nefesin yetmediğini hissetmek, derin derin, hızlı hızlı nefes alma ihtiyacı, uykuya dalamamak ama en çok gecenin bir vakti, daha güneş doğmadan birden uyanıvermek… Bazen hepsi birden, bazense hiçbiri ama sadece “kötü bir şey olacakmış” hissi. O bir şeyin adı nadiren belli, çoğu zaman ise sadece “işte şurada” bir ağırlık. Adı kaygı, anksiyete. En basit tanımı ile “normal bir duygu olarak, beynimizin strese tepki verme ve bizi olası tehlikelere karşı uyarması”. Korkudan farklı olarak henüz gerçekleşmemiş bir tehlike durumuna karşı hissedilen endişe. Yani kaygı, gelecek odaklı; korkmak ise şu an ile ilgili. Bir başka açıdan değerlendirecek olursak, korku belirli bir tehlikeden, nesnesi belli olan bir durumdan ya da tehditten gelirken, kaygı herhangi özel bir durum gerektirmeyen, daha çok kişinin kendi varlığıyla, içsel çatışmasıyla ilgili ortaya çıkan bir his.

Yukarıda bahsi geçen fiziksel belirtilerin asıl amacı, ciddi bir tehlike ile karşılaşıldığında kişinin bedenini tehlikeli duruma karşılık vermek için hazırlamaktır. Bu durumda bağışıklık sistemimiz kısa süreli bir destek alabilir. Çok sık ve uzun süreli olmayan kaygı ile gelen bu belirtiler tehlike geçtiğinde kaybolur, vücudumuz normal işleyişine döner. Ancak tekrar tekrar endişeli ve stresli hissediyorsak veya bu durum uzun sürüyorsa, vücudumuz asla normal işleyişine dönmek için sinyal alamaz. Bu, bağışıklık sistemimizi zayıflatabilir.

Kaygının belli bir düzeyde hissedilmesinin işlevsel olduğunu duymuş olabilirsiniz. Orta düzey kaygının dikkati toparlamada ve bir işi sürdürmede olumlu etkisi olduğu bilinir. Ancak kaygı çok düşük ya da çok yüksek olduğunda işlevsellik olumsuz etkilenir. Ama biz kaygı ile ilgili bir sorundan bahsediyorsak bu elbette kişinin çok yoğun kaygı yaşadığı durumlara işaret eder. Kaygı bozuklukları olarak adlandırdığımız belirgin bir sıkıntıya ve/veya işlevsellikte bozulmaya neden olan gerçekçi olmayan, mantıksız olarak nitelendirilebilecek korkular ve kaygılar gerçek/görünür bir tehlike olmaksızın ortaya çıkarlar. Özgül fobiler, obsesif kompülsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu gibi farklı şekillerde ortaya çıkabilen kaygı bozuklukları, diğer psikolojik rahatsızlıklar gibidir. Kişisel zayıflıktan veya karakter kusurlarından kaynaklanmazlar. Ancak çeşitli faktörlerin kombinasyonunun rol oynadığı söylenebilir, bunlar:

  • Ailede ruh sağlığı öyküsü

Kaygı bozuklukları nesillerden nesle aktarılma eğilimindedir. Bu nedenle, kaygı bozukluğu yaşayan bazı kişilerde kaygılanmaya yönelik genetik bir yatkınlık olabilir. Bununla birlikte, bir ebeveyn veya yakın akrabanızın kaygı veya başka bir zihinsel sağlık sorunu yaşaması, otomatik olarak kaygı bozukluğu geliştireceğiniz anlamına gelmez.

  • Süregelen Stresli Olaylar

Bireyler bir veya daha fazla stresli yaşam olayı nedeniyle kaygı durumları geliştirebilirler. Kaygı oluşumunu tetikleyen stresli olaylar; iş stresi veya iş değişikliği, aile ve ilişki sorunları, stresli veya travmatik bir olayın ardından yaşanan şiddetli duygusal dalgalanmalar, sözlü, cinsel, fiziksel, duygusal istismar veya travma yaşantısı olabilir. Bu durumlar kişide kaygı bozukluğuna yol açabilir.

  • Kişilik Faktörleri

Yapılan araştırmalar, belirli kişilik özelliklerine sahip bireylerin kaygı duyma olasılığının daha yüksek olduğunu göstermektedir. Örneğin, mükemmeliyetçi, çabuk kızan, çekingen, özgüveni düşük olan, daha kontrolcü olan çocuklar bazen çocukluk, ergenlik veya yetişkinlik döneminde kaygı geliştirebilirler.

  • Çocukluk Yaşantıları ve Çocukluk Travmaları

Ebeveynler bazen çocuğun ihtiyaçlarına destekleyici ve duyarlı bir şekilde karşılık verirken; diğer zamanlarda, çocuğa karşı uyumsuz olabilirler. Bu tutarsızlık, çocuğun ebeveynlerinin davranışlarının ne anlama geldiğini ve gelecekte ne tür bir tepki bekleyeceğini anlamasını zorlaştırabilir. Çocuğun anlamlandıramadığı ve belirsizlik yaratan bu gibi ilişkiler huzursuz bir aile ortamına yol açabilir. Çocuğun duygusal ihtiyaçlarına, uyumsuzluğa ve duygusal mesafeye karşı tutarsız tepki vermenin yanı sıra, çocuğun yaşamıyla meşgul olma ve müdahaleci olma, çocuklarda kaygılı bağlanma stilinin gelişimi için risk faktörleri arasındadır.

Ayrıca çocuklarda huzursuz aile ortamı, terk edilme, istismar, ihmal gibi travmatik deneyimler, duygusal başa çıkma tepkileri gerektirir. İçgüdüsel olarak duygusal deneyimlerinden kopabilirler, kendi hataları olarak algıladıkları şeyleri aşırı telafi etmeye çalışabilirler ve hatta bu stresi bedenlerinde depolayabilirler. Bu durumu bazen fiziksel olarak hastalık yoluyla da deneyimleyebilirler. Özellikle bu dışa vurulan rahatsızlıklar çocuklar için bir kalıp haline geldiğinde, genellikle gelecekteki travmaları beklemeye ve bu kafa karıştırıcı acıyı yönetebilmek için tetikte olmaya başlarlar. Bu beklenti, kaygı olarak ortaya çıkar.

Kişinin yetişkinlik döneminde ne sıklıkla travmaya maruz kaldığından bağımsız olarak, travma öyküsü olan bireylerde anksiyete uzun vadede devam edebilir. Çocukluktan gelen travmalar bireylerde öğrenilmiş çaresizlik durumuna yol açabilir. Çocukların, etraflarını saran travmaya dayanmaktan başka seçenekleri yoktur. Ancak, bu travmanın ardından yaşamına devam eden yetişkinlerin kaygının yaşamlarını nasıl etkileyeceği konusunda seçimleri olabilir. Doğru destek kombinasyonu ile artık onlara yardımcı olmayan başa çıkma kalıplarını yeniden oluşturabilirler.

Yukarıda açıkladığımız faktörleri yaşıyor olmanız bir kaygı bozukluğu geliştireceğiniz anlamına gelmez. Her birey farklıdır ve genellikle bir kaygı durumunun gelişmesi, katkıda bulunabilecek faktörlerin bir kombinasyonudur. Kaygı bozukluklarının tam nedenini her zaman belirleyemeyeceğinizi veya zor koşulları değiştiremeyeceğinizi hatırlamak önemlidir. Kaygıyla baş etmede ilk adım, belirti ve semptomları tanımaktır. Bu duygu veya durumla baş etmekte zorlanan bireyler sosyal destek alarak, psikoterapi sürecinden geçerek veya psikiyatrik ilaçlar kullanarak kaygılarını hafifletebilirler.

KAYNAKÇA

Kılıç, S. (2006). Jean Paul Sartre’ın varoluş felsefesinde öteki kavramı (Yüksek lisans tezi, Akdeniz Üniversitesi).

https://www.beyondblue.org.au/the-facts/anxiety/what-causes-anxiety

https://my.clevelandclinic.org/health/diseases/9536-anxiety-disorders

https://www.healthline.com/health/anxiety/effects-on-body#Mindful-Moves:-15-Minute-Yoga-Flow-for-Anxiety

Yazan: Bilge Korkmaz

Düzenleyen: Yeliz Şimşek Alphan & Beyza Ünal