Çocukken ne kadar da çok büyümek isteriz. Yaşımızı olduğundan fazla söyleriz, küçük olduğumuz ima edildiğinde öfkeleniriz, her şeyi yapabildiğimizi ispatlamaya çalışırız. “Sen artık abla/abi oldun” cümleleri hoşumuza gider. Yemeklerimizi büyümek için yer, uykularımızı büyümek için uyuruz. Bununla birlikte etrafımızdakiler de bu durumu pekiştirir. Oysa içine doğduğumuz dünya için henüz küçük ve yabancıyızdır. Bilmediğimiz pek çok bilgi, henüz tatmadığımız pek çok deneyim vardır. Bu nedenle bazen bir desteğe, bazen bir yol göstericiye, bazense bir kurtarıcıya ihtiyaç duyarız. Bu ihtiyaçlarımızın ebeveynlerimiz ya da bakım verenlerimiz tarafından karşılanması bize kendimizi güvende hissettirir, çünkü sağlıklı ve korunaklı sınırlar vardır çevremizde. Fakat bazen bu ihtiyaçlarımız karşılanmaz, üstüne başkalarının ihtiyaçlarının da bizim tarafımızdan karşılanması beklenir. Çocuk açısından baktığımız zaman, bu duruma ebeveynleşme denir.
Ebeveynleşme nedir?
Ebeveynleşme, çocuğun kendi gelişimini, ihtiyaçlarını ve kendini gerçekleştirme isteğini göz ardı ederek aile içinde doğrudan ve dolaylı olarak bakım verme rolünü üstlenmesi olarak tanımlanır (Chase, 1999; Jurkovic, 1997). Başka bir deyişle, çocuklar ebeveynleşerek kendilerinin yetişkinler tarafından korunma, güvende hissettirilme ve rehberlik edilme gibi ihtiyaçlarını yok sayar ve ebeveynlerinin fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlar (Chase, 1999). Örneğin, çocuk evin düzeniyle ilgilenir, yemek yapar, bulaşık yıkar, kardeşlerinin bakımıyla ilgili sorumluluklar alır ya da ebeveynlerinin duygusal sorunlarına çözümler bulmaya, duygusal ihtiyaçlarını gidermeye çalışır ve kendini ya da aileyi ilgilendiren kararlar almak zorunda kalır (Champion ve ark., 2009; Jurkovic, 1999; Minuchin ve ark., 1967). Çocuklar bu durumda ebeveyn rolü üstlenirler ve zaman içerisinde bu bir sorumluluğa dönüşür (Jurkovic, 1997).
Aile içinde ebeveyn rolü üstlenmenin zaman zaman karşılaşılan bir durum olduğu ve doğası gereği problemli bir durum olmadığı söylenebilir. Ebeveynleşmenin sorun haline gelmesinde, bu deneyimlerin yoğunluğu, süresi, neyle ilişkili olduğu, hangi duyguları ortaya çıkardığı gibi pek çok faktör belirleyicidir (Barnett ve Parker, 1998). Örneğin, çocuğun ilişkilerde duyarlılık geliştirmeyi öğrenmesi ve sorumluluk kazanması ebeveynleşme deneyimleri ile sağlanabilir (Chase, 1999). Fakat kendisinden küçük kardeşlerinin bakımı ile ilgili belirli bir sorumluluğu olan çocuğa “küçük anne” rolünü vermek çocuğun taşıyabileceğinden fazla yük oluşturabilir. Yani, çocuğa kendi odasını toplamak gibi temel düzey görevler verilebilecekken “evin yeni reisi” olma sorumluluğunu yüklemek çocuk açısından olumsuz sonuçlar ortaya çıkarabilir. Kendisinden beklenenleri yerine getiremeyen çocuğun kendine güveni sarsılabilir, yetersizlik duyguları yaşayabilir ve yapamadığı şeyler için utanç hissedebilir (Castro, Jones ve Mirsalimi, 2004; Chase, 1999; Wells ve Jones, 2000). Yaşamının ilerleyen aşamalarında başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarını önüne koyan, hayır diyemeyen veya beklentileri karşılamak için aşırı çaba sarf eden birine dönüşebilir.
Ne yapmalıyız?
Ebeveynleşmeyi hem ebeveyn hem de çocuk açısından iki yönlü olarak değerlendirmek gerekir. Ebeveyn olmak zordur. Fakat bir yetişkin olarak bize çetrefilli gelen durumların bir çocuk tarafından çözülmesi mümkün değildir. Ebeveyn olarak çocuğumuzun gelişimine uygun olan rol ve sorumlulukları öğrenmeli ve çocuğumuzdan ne bekleyeceğimizi bilmeliyiz. Çocuklarımızın yapabildiklerini takdir etmeli, yapamadıklarında ise kabullenici olabilmeliyiz. Çocuğumuzun kendini güvende hissedebilmesi için ebeveyn-çocuk sınırını belirleyebilmeliyiz.
Öte yandan eğer çocukluğumuzda bizden ebeveynleşmemiz beklendiyse ama biz bunu karşılayamadıysak ve bugünkü ilişkilerimizde bundan dolayı yetersizlik, suçluluk ve utanç gibi duygular hissediyorsak, bir çocuk olarak gücümüzün sınırlarını kendimize hatırlatabiliriz. Bununla birlikte, geçmiş deneyimlerimizi şu anki becerilerimizle değerlendiremeyeceğimizi ve bir yetişkin olarak üstesinden gelebildiklerimizle bir çocuk olarak başa çıkamayacağımızı fark etmeliyiz. Ve kendimize, eleştirel iç sesimize, bizden çok şey bekleyenlere;
“Küçüğüm, daha çok küçüğüm
Bu yüzden bütün saçmalamam
Yenilmem bu yüzden
Bu yüzden kendime hâlâ güvensizliğim” diyebilmeyi öğrenmeliyiz…
Yazar: Gülen Say
Kaynakça
Barnett, B. ve Parker, G. (1998). The parentified child: Early competence or childhood deprivation ? Child Psychology & Psychiatry Review, 3(4), 146-155.
Castro, D. M., Jones, R. A. ve Mirsalimi, H. (2004). Parentification and the impostor phenomenon: An empirical investigation. The American Journal of Family Therapy, 32(3), 205-216.
Champion, J. E., Jaser, S. S., Reeslund, K. L., Simmons, L., Potts, J. E., Shears, A. R. ve Compas, B. E. (2009). Caretaking behaviors by adolescent children of mothers with and without a history of depression. Journal of Family Psychology, 23(2), 156-166.
Chase, N. D. (1999). Parentification: An overview of theory, research, and societal issues. N. D. Chase (Ed.), Burdened Children: Theory, research, and treatment of parentification içinde (s. 3–33). Thousand Oaks, CA: Sage Publications.
Jurkovic, G. J. (1997). The plight of the parentified child. New York: Brunner Mazel Inc.
Minuchin, S., Montalvo, B., Guerney, B., Rosman, B.ve Schumer, F. (1967). Families of the slums. New York: Basic Books.
Wells, M. ve Jones, R. (2000). Childhood parentification and shame-proneness: A preliminary study. American Journal of Family Therapy, 28(1), 19-27.